Herem Dağları (Piramitler) - Evliya Çelebi Seyahatname
Google Yol Tarifi Yandex Yol Tarifi Apple Yol Tarifi

Herem Dağları (Piramitler)

Herem Dağları (Piramitler) hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:

Nil'in batı tarafında Cize kasabasından bir saat uzakta Herem dağları derler, 3 dağdır. Yeryüzünde bunlardan önce yapı yoktur ve bunlardan yüksek bina yoktur. Sanki üçü dahi Kaf Dağı'dır, büyük binalı dağlardır.

Büyük hereme Belbehis Dağı, ortadakine Melheviyye Dağı ve küçüğüne Ebülhevl Dağı derler.

Bu yapma dağların hakkında nice bin söylentiler vardır. Bazı tarihçiler, Tufan'dan evvel Ad ibn Şeddad yapısıdır derler. Bazılar Tufan'dan evvel Surid Melik kahinlerinin sözüyle kendine mezar yaptı derler.

Tamamladıktan sonra bu 3 Ehramı hazine ile doldurup silahları ve Hazret-i İdris'in bütün kitaplarını koyup tılsımlar ile müvekkiller tayin edip heremeynlerin üzerlerini dibaçe ile örtüp gömdü. Ve Nil kıyısında büyük bir şehir yapıp Heremeynlerin muhafızları o şehirde otururlar. Her sene ilkbaharda bütün dünya halkı gelip Kabe gibi tavaf ederlerdi.

Tarihçi İbn Celal'e göre, bu Ehram dağlarına Kıptice'de Berabi derlerdi. Zira ilk defa bu heremleri yapan Kayin oğlu Hunuh oğlu Mahvil oğlu Dermeşli oğlu Berab'dır, onun için bu dağlara Berabi derler.

Bazılar Firavun'dan evvel melike olan Delüke avrat yaptı, zira o Firavunlardan idi, onun için Firavun dağları derler. Zamanla Delüke karı neslinden gelen melikler, büyükannemizin yapısıdır diye bakımını yaparlardı. Ondan anlamalı ki Delüke avrat yapısı ola.

Bazıları Tedüre Cadı yapısıdır derler. Esmün, Etrib ve Sa kahinler idi, tarihleriyle Ehramlarda yatarlar.

Tarih-i Şihabi, Tufan'dan evvel bu ehramları Surike bin Şehlük bin Şerbak bin Tümidün bin Tedersan bin Hüsal melikler yapmıştır der.

Hala kuzey tarafındaki Ehram'ın yine kuzey tarafa bakan bir kapısı vardır. Ondan içeri sağ taraftaki taşlar üzerinde İbri diliyle kazılmış hatlarda,

"Ben ki Hereman'ın yapıcısıyım. 6 senede tamam ettim, sonra gelenler 600 yılda temelinden yıkmaya kadir olsunlar. Yıkmak hod yapmadan kolaydır. Ve ben dibaçe ile kapattım, gelen melikler hasır ile kapatmaya kadir olsunlar" diye yazmış.

Hatta Memun Halife Bağdad'dan Mısır'a gelip Heremeyn'de gömülü Firavun hazinesini çıkarmaya çalışıp tam 7 ay uğraşmış, odunlar yığıp ateşler yakmış, üzerlerine sirkeler dökerek ve mancınıklar ile büyük taşlar atarak 20 arşın kadar yerini yıkmış ve burada bir zeberced murassa küp bulmuştur. İçinde bin altın bulunur ki her altın bir okka idi. Bir taş üzerine yazılmış bir yazı ki,

"Ey bu gömüden define çıkarmak isteyen, her ne kadar uğraşıp mal harcarsan o kadar mal çıkarırsın. Fazla tamah edersen, bu fani dünyadan gidersin" diye yazılı taşı görünce bütün Memun hayret etti. 7 aydan beri çektikleri sıkıntı ile bu kadar masrafları karşısında o bin altın bulundu.

Ve daha önce zikri geçen kuzey tarafında kapıdan içeri taş üzerindeki yazıda,

"Gelen melikler hasır ile örtsün" dediğinden bir anlam çıkarıp Memun derhal ferman eyleyip o Ehramı yarısına dek Mısır hasırıyla örttükleri sırada sert bir rüzgar çıkıp hasırı ve hizmetçilerini havaya doğancı pefterisi gibi savurup hasırlar parça parça olup insanlar cansız kalırlar.

Sonunda Memun Halife'nin veziri Hüseyin bin Sehl'in görüşüyle vazgeçip dönerler. Hala o Ehramın Memun Halife'nin yıktığı yerleri bellidir.

Yusuf Salahaddin, Mısır Kalesi'ni yeniden yaptığında Heremeyn dağlarından taşlar çıkarıp Mısır'ın iç kalesini ve aşağı kalesini yapmıştır. Daha sonra Sultan Müeyyed de Heremeynler yakınında 11 köprü yapmıştır, hepsini Heremeyn dağlarından çıkan taşlarla yapmıştır. Hala yerleri bellidir.

Bu hakir dedim: Heremeyn'i bina eden Surid, "6 yılda yaptım, benden sonra gelen melikler 600 yılda yıkabilsinler" diye iddia etmiş.

Bu hakir ona 100 kantar siyah barutla 6 hazineli bir Kandiye Kalesi lağımı atsam Ehram dağlarını ihram gibi havaya savurup bir saatte yeryüzünde izi bile kalmazdı. Ancak gerçekten de yeryüzünde böyle büyük yapı görmedim.

Hamd olsun İbrahim Paşa asrında Ehramlar tarafında atlarımız çayırda iken 5-10 gün orada zevk u safa ederken o bahaneyle birkaç kere varıp gezip görüp hayran olurduk.

Bir kere daha varışta imrahor ağanın, Behlül Ağa'nın ve başka ağaların bazı tabilerinden 45 adam olup meşaleler, muşambalı fenerler ve yel getirip büyük Ehramın kuzey tarafındaki kapının çöpünü ve toprağını temizleyip euzü besmele ile girdiğimizde hakir kıble-nüma ve saate bakıp güney tarafa tam 700 adım yürüdüm. Bir düzgün yoldur, üstü toloz kemerlerdir ki 20 arşın yüksektir.

Yolun genişliği 10 arşındır. İki yanında pek çok mağaralar ve odalar var, kubbeleri kesme kayadan işlemeli, tezhipli ve nakışlı ki sanki üstad Bihzad elinden yeni çıkmıştır. Her odası insan kemikleriyle doluydu. Ve her bir kelle 100 kile buğday alır. Küçük büyük çeşitli kellelerin hesabını Cenab-ı Bari bilir.

Yol üzerinde derisine sarılmış bir incik kemiği var idi. Hakirin karışı ile 71 karış idi. Ve bunun gibi nice kemikler boldu.

Büyük bir mağarada hurma lifi kefenli insanlar yatarlardı. Ve nice 100 iskelet vardı. Her birinin boyları 70'er, 80'er adımdı. Ama karga kadar yarasa kuşlarının pisliğinin kokusundan insan helak olur. Hepsi kayalarda gagalarından asılıp dururlardı. Bazısı fenerlere ve meşalelere kendilerini çarpıp kanatları yanardı. Ve bazısı yüzümüze vururdu.

Bu mahalde birkaç yoldaşımız bir iki fenerle korkularından dönmüşlerdir. Ama biz yine 35 adamla kalıp cüret ederek, kıble nümamıza uyarak kıble tarafına biraz yokuş aşağı tam bir saat daha gidip Kisra Kemeri'ne benzer tonozlar ve her birinde iskelet olmuş insan cesetleri var. Kimi oturur ve kimi yatardı. Bunlar hepsinden boyda bosta büyük adamlardı. Yanlarında çürümüş hasırlar ve hurma lifinden bezler yerlerde serili idi.

Bundan ileri 50 adım kadar yokuş aşağı gidip büyük bir havuz temiz su ile dolu idi. Ama dört tarafında ukab gibi kuşlar ve kaz kadar korkunç kuşlar havuzun kenarında oturmuşlar. Hemen bizi görünce kanatlarını çırpıp şimşek gibi bir gürültü çıktı ki beyinlerimiz sanki kulaklarımızdan aktı. Ve şebpere yani yarasa kuşları bizi ve esvaplarımızı pisledi ve meşaleciler çıra az kaldı dediler.

Sözün kısası, bu ukkab kuşların kanat gürültüsünden hepimizi bir korku kaplayıp o havuzdan ileri bir adım atmaya gücümüz kalmayıp hep birlikte dönelim derken kuşlar tarafından sert bir rüzgar koptu ki soğuğundan helak mertebelerine varıp,

"Meşaleler ve fenerler sönerse halimiz neye varır?" diye geri dönerken yarasaların her biri güvercin kadar kendilerini pervane gibi ateşe vura vura ve yüzlerimize kanatları ile çarpa çarpa bizleri bıktırdılar.

Sonunda her ne hal ise dönüp giderken yığdığımız taş bellekleri ile hepimiz sağ salim dışarı çıktık. O kaçan yarenlerimiz bize gülüp,

"Ne bu pis çehre ve ne bu acayip şekil?" diye şaka sözler ederlerdi. Allah bilir, dermansız bitkin selamete çıktık, ama büyük seyirler ettik. Havuzdan ilerisini Allah bilir.

İşte bu hakir Heremin birini böyle gördük. Ne hazine ve ne define gördük, ancak gömülü idi. Ama tılsımlı olduğuna şüphe yoktur. Zira bu havuza vardığımızda hepimiz şaşırdık, dışarı cansız çıkıp hava alınca yine can bulduk. Allah bizi affetsin, bir daha girme nasip olmaya.

Sonra taşrada çadırlar içinde kahvaltı edip kahveler içip dört tarafını gezdik. İki ehramın uzunluğu ve genişliği dört köşeleri ikişer yüz adımdır. Bu hesap üzere her biri çepçevre 800 adımdır. Her bir taşının gövdesi boy ve en olarak yirmişer, otuzar arşındır. Yüksekliği, zirvesine kadar 200 arşındır. Büyük Ehramın kuzey tarafında girdiğimiz kapısı var, ama öbür ehramların kapıları belli değildir. Ebülhevl Ehramı gayet küçüktür, ama ikisi göklere yükselmiş dört köşe sivri dağlardır.

Hakir girdiğimiz Ehramın üzerine çıktım, ta zirvesinde 10 hazineli bir tengetir çadır kurmak mümkün olur bir meydan vardır. Ve bazı taş deliklerinde şahin ve doğan kündeleri, cılkıları, güvercin küpeleri ve halhalları buldum. Bütün Mısır ayak altında gözüküyordu. Ta bu derece yüksek dağlardır.

Bu ehramların dört tarafında kara taş ile yapılmış tılsımlı binalar vardır ki özellikleri yazılsa bir cilt kitap olur.

Heremeyn Dağı'na ait ek bilgiler: Melik Mukavkıs'tan Hazret-i Peygamber'e elçilik ile gidip imana gelen Zünnun-ı Mısri Said-i all'de Şark Ahmim nahiyesinde doğmuş, zamanın seçkini, belagat sahibi bir kimse idi. Fetihten sonra Amr ibnü'lAs'ın izniyle bu Zünnun, Ehram dağlarına girip orada olan ibretlik yazıları okuyup Arapça'ya çevirir. O yazılar budur:

İhzeri 'l-abde 'l-mu 'takin
Ve 'l-ehdtise ve 'l-cünde 'l-mü te 'abbidin
Ve'[n-ne]bata 'l-müsta 'ribin

Türkçe manası: Siz azad olmuş kullardan, yeni yetişmişlerden, ibadet edici askerden ve yabandan gelip Arap içinde kalmış Nebat taifesinden korkun, demektir. Diğer yazı:

Yukaddiru 'l-makdur ve'l-kazti yadhak

Yani: Bir nesneyi adem oğlu tedbir eder, ona Hak Taala'nın takdiri olur.

Küçük Ehram ki Kalimun Hakim'in Tufan'dan önce yaptığıdır, onda yazılı olan beyttir:

Tüdebbirü bi'n-nücumi ve leste tedri
Ve rabbu'n-necmi yej'alü ma yürfdu

Yani: Sen yıldıza bakarsın, bir iş işlersin, bundan haberin yok ki yıldızları yaradan istediğini işler. 

Ayrıca Bakınız

Nedir

Hakkında Tanımı

Ansiklopedi

Maddesi

Gezdiği Yer

Kısaca Bilgi

Yayınlanma: Güncellenme: 06.04.2024

Bu site genel internet kaynaklarından alınan bilgiler içerir. Kullanım sorumluluğu size aittir. Materyal sahiplerine ait olan içeriklerin, logoların ve telif ihlaliyle ilgili sorumluluğu ilgililere aittir. Bilgilerin doğruluğu ve güncelliği garanti edilmez. Hatalı veya eksik bilgiler için bize iletişim yoluyla bildirin.