İskender-i Bitlis (Bitlis)
İskender-i Bitlis (Bitlis) hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:
Evvelâ bu yüksek kale Dehdivan Dağı ile Avih Dağı arasında bir geniş taşlık öz içinde Avih Deresi solunda ve İskender Deresi sağında bu iki tatlı nehrin biraraya geldiği yerde göklere doğru baş uzatmış bir yalçın kaya üzerinde Şeddâdî yapı gibi yontma taş ile yapılmış sağlam bir kaledir ki her katı taşı Mengerüs fili cüssesi kadardır. Bu kalenin yapıldığı yalçın yüksek tepe iki nehir arasında sanki ada gibi vâki olmuştur. Ama gayet yüksek kayalardır ki kalenin kapısına 600 adımda ulaşılır, sarp yolu vardır.
Kale bedeni, doğudan batıya dörtgen şekilden uzunlamasına yapılmıştır. Ama doğu tarafı gayet yüksek olup göklere doğru baş uzatmış yüksek bir burcu olup aşağı deresi cehennem çukurundan haber verir bir gayyâ kuyusu olduğundan anılan yüksek kuleden hanlar bazı yok edilmesi şart olan adamları, o kuleden aşağı atınca parça parça olur. Onun için o doğu tarafındaki yüksek kuleye "Kanlı kule" derler. Bir kule de batı tarafında han sarayı köşesinde büyük kuledir ki içinde çeşit çeşit cebehaneler vardır.
Tamamı 670 adet kale bedenleridir, her bedende birer mazgal deliği vardır ve onlardan aşağı birer kat mazgal delikleri vardır. Ondan aşağı top delikleri var ama sonradan delmişler.
Bütün duvarları köşe köşe çıkıp her dirsek kuleleri birbirlerini gözler ve her kule üzerinde gözetleme evleri vardır.
Güney tarafa aşağı şehre iner üç kat demir kapısı vardır ki kapı aralarında silahlar sergilenmiştir. Bütün gözetleyiciler bu büyük kapıda gözcülük edip hiçbir erkek ve kadının kaleye girmek ihtimali yoktur. Zira bir kere yüzlerce genç erkek, yaşlı kadın şeklinde kaleye girip kılıç vurup fethettiklerinden hâlâ kale içine avrat bile komazlar, meğer iyi tanıdıklarından bir kadın ola. Bu kapıdan başka kapısı yoktur.
Dört tarafı Bâbil kuyusu olduğundan bu kale etrafında asla hendek yoktur. Zira her tarafı göklere baş çekmiş mücellâ sarp yalçın kayalardır.
Bu kalenin büyüklüğü fırdolayı 2.900 adımdır. Ama Han Sarayı tarafında Han'ın harimi [ailesinin oturduğu evi] olduğundan adımlamak mümkün olmadı. Allah bilir bin adım da Han Sarayı var ise çevresinin tamamı 4.000 adım olmuş olur.
Bütün duvarlarının boyu seksener arşındır ve 10 arşın derinliği olan sağlam surlardır.
Kale içinde 300 hane vardır ama yansını Han Sarayı kaplamıştır Kat kat Acem ve Rum tarzı güzel odalar ve hoş sofalar vardır ki her birinin anlatılmasında benîâdem âcizdir. 800 yıldan beri her han ve her melik imar etmededir. Özellikle Abdâl Han nice Mısır hâzinesi harcayıp bu büyük sarayı Kaydefâ Sarayı etmişti. Bütün pencereleri ve şahnişinleri [cumbaları] kalenin burçları üzerine yapılmış olup bütün Bitlis Şehri ve Dehdivan Dağı görünmektedir.
Bu kayanın içi tamamen mağaralardır, hububat ve levazımatlar ile doludur. Bu mağaralar arasından aşağı derelere iner su yolları vardır.
Bir cami, bir medrese ve tahıl ambarlarından başka yapıdan ve çarşı pazardan eser yoktur.
…
Çarşı pazar, bedestenin anlatılması: Tamamı 2.100 dükkândır. Bunlardan donanımlı ve mükemmel olanı aşağı kale varoşunda Hüsrev Paşa Çarşısı, iki başı demir kapılı baştanbaşa kârgir kemer yapılar ile yapılmış mamur çarşıdır ki sanki Bursa'nın Gelincik Pazarı'dır. Yine bir güzel kârgir yapı bedesteni vardır. İki yerde debbağhane çarşısı vardır ki bu Bitlis'te işlenen renkli sahtiyan ve çeşit çeşit danedar sağrı yeryüzünde yoktur. Ve boyahanesi yine usta boyacılardır ki isperek neftisi boyası bir diyara mahsus değildir. Bütün boyahaneleri hanlıkdır, bir erkek ve kadın müdahale edemezler. [225a]
Kapan Pazarı'nın anlatılması: Mîrî kapan bir yerdedir. Bütün ipekler, değerli kumaşlar, yiyecekler, içecekler ve meyveler bu kapana gelip kantardan geçip öşr-i sultanîsi alındıktan sonra satılır ki Evhadullah narhından fazlaya satılmaz.
Gelen gidenlerin geçtiği köprüler: Bitlis Şehri içinde 17 adet olan dereler üzerinde 11 adet kârgir yapı güzel köprü vardır.
Bunlardan biri kale dibinde Hatuniye Köprüsü'dür ki altından geçen iki tatlı nehir Ayn-ı İskender ve Ayn-ı Avih dereleridir.
Ve Husul Nehri Köprüsü, Aynu'l-berut Köprüsü, Han Bağı Köprüsü ve Miskinler yakınında Arab Köprüsü, sanatlı mamur köprülerdir.
Karadere Mahallesi Köprüsü ve Avih Dere'de de köprüler var, isimlerini bilmiyorum. Kücür Mahallesi Köprüsü ve Değirmen Mahallesi Köprüsü.
Bu bildiğimiz derelerin sağında ve solunda bağlı ve bahçeli kat kat yüksek evler vardır ki hepsi kârgir yapılardır. (—) (—)
Hanelerinin sayılarının yazılması: Yukarı iç kalede ve aşağı kalesi varoşu içinde 17 mahallede ve yazılan 17 derenin kenarında tepeler üzerinde Bitlis Şehri'nde toplam 5.000 adet güzel haneler vardır ve hepsi amber kokulu toprak ile örtülü mamur evlerdir. Ama bir kısmı birbirine dayanmış evlerdir. Zira genellikle yüksek havadar zemine kurulmuş güzel evlerdir, ama bu aşağı varoş hanelerini aşağı kale kuşatmamıştır. Aşağı kalede ancak çarşı pazar, bedesten ve birkaç yüz ev vardır. Diğer evler bağ ve bahçesiyle tamamen dereler ve tepeler üzere gösterişli mamur bir şehirdir ki bu Bitlis Şehri, bu diyarın yüz suyu ve İrem Bağı'dır. Aşağı kale o kadar sağlam değildir, Allah bilir Abbasîler yapısıdır ki duvarları yalın kattır. Güney tarafı duvarını (—) Nehri döğer. Sanki o dere kaleye hendek olmuştur. (—) adet kapısı var, biri doğu tarafına bakar, biri batı tarafına açıktır. (—)
Yaşlı ve genç yüz renklerinin anlatılması: Bu şehrin erkekleri son derece yaşlanır ve ihtiyarlar ki konuşmaya dermanı kalmamış sanılır. Yine böyle iken at binip kılıç kuşanıp avlanmaya ve ticarete giderler. Tabii ömürleri altmışa ve yetmişe yetmiş olup uzun ömür sermayeleri yüz seneye ulaşıp yüz renkleri daima kırmızı olup sağlam yapılı adamlardır.
Güzellerinin anlatılması: Kürt kavmi çok kıllı olduğundan ergin olmamış ciğer köşeleri on yaşına ve on yedisine ulaşınca sakalını cebinden çıkarıp çâr-ebrû [dört kaşlı, ter bıyıklı] yiğit olur, ama kadın tayfasını çarşı pazarda görmediğimizden malumumuz değildir. Ancak Râbia-i Adeviyye mertebesinde perde ehli, dindar ve güzel yüzlü kadınlarını kendileri överler. Gerçekten de kapalıdırlar.
…
Erkek giyeceklerinin anlatılması: Gerçi Kürt memleketidir ama samur kürklü han nökeri [askeri] ayan çoktur. Orta hâili olanlar Şirvan yakınında Maden Kasabası şapiği giyerler, renkli çuka serhaddî ve kontuş giyerler. Fakirleri boğası giyerler.
Kadın giyeceklerinin anlatılması: Bazı can dostu kardeşlerimizden dinlediğimiz üzere bütün kadınları beyaz car bürünüp yüzlerinde burka, başlarında altın ve gümüş takke olur. Giysilerinin tamamı ipekten olan kadınları var.
…
Rahip kiliseleri: Tamamı (—) adet Yarmenî kilisesidir. Bu şehirde kiliselere vank derler. Evvelâ,
.................... (1 satır boş).....................
Hamamların anlatılması: Tamamı. 5 hamamdır. Evvelâ kale içinde Han Sarayı Hamamı, Budak Bey Hamamı, Şeref Han Hamamı, Debbağlar yakınında Merdivenli Hamamı ve aşağı kalede Hüsrev Paşa Hamamı, çifte hamamdır, suyu, havası, yapısı ve havuzları gayet hoştur.
İleri gelenlerin özel hamamlarının anlatılması: Beşâret Ağa kardeşimizin yazımı üzere 600 ev hamamları vardır. Zira bu şehrin halkı hurme hatunların asla kapıdan dışarı çıkarmayıp ev hamamlarında yıkarlar. Bir avreti çarşıda görseler katlederler.
İbret verici yerlerin anlatılması
Evvelâ kalenin eteğinde Dehdivan adıyla meşhur bir yüksek dağ vardır, o yüksek dağ üzerinde İskender-i Zülkarneyn Bitlis Kalesi'ni hazinedarı olan Bedlis elinden fethetmek için bu dağda on gün toplantı yapıp divan kurmuştur. Bu yüzden Dehdivan Dağı derler. Hâlâ o yüksek yerde bir mastaba [sedir] temeli vardır. Belde halkı ondan habersizdir. O dağdan bütün Van Gölü, Van Kalesi, Rahova Sahrası, Muş Ovası, Deliklikaya Deresi, kısacası o kadar göklere baş uzatmış çok yüksek dağ değil iken ona yanaşık olan büyük yüksek dağın ardında olan ovalar, kasabalar ve köylerin tamamı bellidir. Bu yüksek dağın üzerinde gömülü olan tılsımların hâlen günümüze kadar etkisi ile her tarafa açık seçik bellidir, ama halk bundan habersizdir.
İkinci ibretlik: Abdâl Han Taklaban Mahallesi tarafında haremi bağı ardında bir dağdan bir dağa Şeddâd şeddi gibi bir duvar çekip deryâ etmiştir. İbret vericidir ki yerinde anlatılır. [226a]
Üçüncü seyirlik: Şehir içinde, kale dibinde Hatuniye Köprüsü başındaki büyük hanın içindeki bir yalçın kayada bir ibret verici bir mağara vardır, o mağaranın kapısı üç adam boyu yüksektir. İçinde bir gürültü duyulur, ama kimse onun da ne olduğunu anlayamamıştır. O mağara, daha önce de yazılmıştı, Mıkdisî Tarihi'nin yazdığına göre, İskender bu Bitlis Kalesi'ni kuşattığında bu mağaradan arı askeri çıkıp İskender'i bozan arı mağarasıdır. Hâlen açık kapılı büyük bir mağaradır. Bu mağaraya bir kişi girmeye kâdir değildir. Hatta Mihman Kulu ve Seyf Ali adlı dostlarımız ve hizmetçilerimiz ile bu mağarayı seyrederken han içinde bir tula çapar leşi var idi. Yani bir zağar köpek leşi idi. Seyf Ali dostumuzun bir düşük kölesi bu mağara kullanılmayan bir mağaradır, diye köpeğin leşini alıp mağaranın kapısından içeri nice attı ise o an göz açıp kapayıncaya kadar cansız köpek leşi parça parça, dilim dilim, şilim şilim ve çilim çilim dışarı atıldı. Hemen hakirin aklı başından gidip handan dışarı kaçtım, ama ödüm patladı.
…
Bitlis Şehri halkının sanatlarının anlatılması
Evvelâ şanı yüce han, yedi yüz yetmiş hünerde ustalık sahibi, zamanın seçkini ve garip görünüşlü bir kimsedir.
Görünüşü odur ki; evvelâ kısa boylu, boynu kısa esmer tenli, burnu biraz gagaya benzer, alnı geniş gök ala gözlü, şirin sözlü, nurlu yüzlü, kulakları iri, bıyıkları gür, sakalı kır o sıra 1060 [1650] tarihi idi, yaşı yetmiş seneye yetmiş idi. Ama zinde ve sağlam yapılı idi, sesi yüksek idi, omuzları geniş ve arlan gibi, pazuları kalın, beli ince ve tabanları genişçe ve her hareket ve duruşları padişahça idi.
Bütün marifetlerinin en övgüye değer olanları Hâtem-i Tay'lığı, nimetinin bolluğu, güzel ahlâkı ve yumuşak huyluluğudur.
Bir övülecek tarafı da demircilerinin yaptıkları Şeyhanî, Ma'arrâvî ve zivzik kılıçları ne Cıska Şehri’nde, ne Diyarbakır’da ve ne Isfahan işliklerinde yapamazlar.
Terzileri ister çuka ve ister başka değerli kumaşlar olsun öyle iğne vurup dikiş atarlar ki asla dikiş yeri belli değildir.
Beğenilen işlerin biri de boyahanelerinde türlü boyalar ile ipek ve gayrı şapik ipek boyalar ki Acem diyarının Lahican Şehri boyacıları öyle ipek boyayamazlar.
Bir başka beğenilen işleri de debbağlardır ki Rumeli diyarında Edirne'nin kırmızı sahtiyanı, yine Rumeli'de Öziçe mor sahtiyanı, Anadolu'da Konya ve Kayseri'nin sarı sahtiyanları meşhur iken bu Bitlis Şehri'nin sarı sahtiyanı, pamuk gülü, şeftali gülü, gökrengi, ebrî [bulut rengi], gülgûnîsi, kırmızısı, koyun pembesi, yeşil, turuncu ve meneviş [dalgalı] sahtiyanları olur ki sanki Hıtâyî ve Ahmed-âbâdî kâğıt gibi parlak ve güzel sahtiyanları olur ki bir diyara mahsus değildir.
Hatta bazı tüccarlar, yolcular ve ileri gelenler diyar diyar hediye ve hatıra olarak götürüp kitaplara ve Kelâmullahlara cilt ederler ki içinde âyettin min âyâtillah olur. Ama ne hikmettir ki yine köpek pisliğiyle tabaklanır.
Bu çeşit renkli sahtiyanlar ta dip Firengistan'a gider, orada da çok beğenilir ama onlar böyle sahtiyan edememişlerdir. Genellikle güderi derisi işlerler.
Moskovlar [Ruslar] telatin derisi işlerler. Rumeli ve Anadolu'da biz de telatin edemeziz.
Firengistan'da Ankara sofu da işleyemezler. Hatta beher sene nice bin kantar sof ipliği Firengistan'a gider, mümkün olup Ankara sofuna taklit edemediler. Hâlen çalışırlar. Ankara'da medfun Hazret-i Hacı Bayram Velî'nin kendi bulduğu bir zanaat olduğundan fukaralarının geçimleri kârıdır. Kâfire nasip değildir. Biri de ok yaydır ki bunu da kâfiristanda taklit edip yapamazlar ve yapsalar Allah'ın emriyle başlarını tutturamazlar ve asla ok atamazlar. Zira Resûlullah'ın sünnetidir. Hatta Hazret-i Ali'den nakledilir ki;
"Yâ Resûlullah biz cennette nişleriz?" diye sorarlar. Resûlullah Efendimiz buyururlar ki;
"Ayş u nûş ederiz. Hûri ve gılmanlar ile güleş ederiz ve yay ile ok atarız." buyurmuşlar. İmdi ok yay böyle mübarek Resûlullah silâhı olduğundan kâfire nasip olmamıştır.
Bu Bitlis sahtiyanının rengârengi gibi kâfire nasip olup taklit edememişlerdir. Zira Abbasîoğulları'ndan Sultan Evhadullah'ın işidir ki Bitlis Şehri'ne mahsustur. Başka İslâm diyarlarında da böyle çeşit çeşit renkli sahtiyan olması ihtimali yoktur. Beğenilen işlerinden biri de,
.....................(2 satır boş).....................
Bitlis Şehri halkının işi, gücü ve kazançlarını anlatır
On bin adamı han askeridir ki bellerinde Şeyhanî ve Ma'arrâvî kılıçları, çepkenlerinde Haleb kalkanları, ellerinde kûpal çevgânları, başları telli, alaca serbendli [başlıklı], gözü sürmeli, çoğu samur, zerdeva, vaşak, sincap ve mavi kürklü kibirli adamlardır. Han askerinin orta hâlli olanı serbendli, başları turna ve şahin telli, şal ve şapikli, beli câb tirkeşli, eli kûpallı; mavi, sarı, siyah, kırmızı, zırnık ve kına ile boyanmış sekiz çeşit dalgalı renkli sakallı adamlardır.
Kıllı Kürt taifesi [234a] olmak ile sık sakallı ve hoş görünüşlü adamlardır. Karşıdan bir adama baksan sekiz renk sakalı vardır. Bir tarafı kumral, bir tarafı zerdeçavî [sarı], bir yanı mavi ve ortası kırmızı renk renk alaca bulaca sakalları vardır ki Anadolu insanı onları gördüğünde hayret eder.
Bu Rojikî taifesinin tamamının elleri, ayakları ve sakalları Resûlullah sünneti üzere kınalı ve gözleri sürmelidir.
Usta tüfeng-atıcıların tamamı cesur, yarar ve yiğit Kürt kavmindendir ki bu bölüğün hepsi Han hizmetçileridir.
Bir kısmı da seçkinlerden hizmet ehlidir. Han eyaletinde olan zeamet sahipleridir, hâs ve haraç tahsil ederler.
Bir fırkasının çoğu tüccardır ki genellikle Acem diyarına ve Gürcistan'a mal götürüp eşya getirirler.
Bir bölüğü de şehir içinde zanaat sahipleridir ki, bu şehir içinde bütün zanaat sahipleri mevcuttur.
.....................(1 satır boş).....................
Hububat mahsullerinin anlatılması
Bu Bitlis Şehri yüksek dağlar içinde dağlık, taşlık, dar ve sarp yerde kurulduğundan her tarafı bağ yapılmıştır. Ekilip biçilen vadiler yoktur. Bütün gendüm [buğday] mahsulatı Rahova'dan ve Muş Sahrası'ndan gelir, ama danedar buğdayı, arpası ve başka tahılları bol olur. Ve dağlarda Kürd reayaları genellikle kızıl darı ekmeği yerler.
Yiyeceklerinin açıklanması
Evvelâ beyaz ekmeği, beyaz levaşa yufkası, beyaz gül-pembe gibi çakıl ekmeği, kahik halka çöreği, katmer şeref çöreği, mâhîcesi, baklavası, keklik böreği, ışkım, mastaba çorbası, cacıhlı ve kıjılı peyniri, kaymağı, gömeç balı, keklik kebabı, levaşalı keklik yahnisi ve keklik pilâvı meşhur yemeklerdir.
Meyvelerinin övülmesi
Evvelâ bu şehir içinde sicillâtta yazılı 11 çeşit armudu olur ki Malatya Şehrinde olmaz. Bunlardan biri, lezzetli, yemesi güzel ve sulu Abbasî armududur ve meleçe armudu beğenilenlerdir. Türlü türlü sulu üzümleri olur ki Zirikî Şehri'nde olmazdır.
.....................(1 satır boş).....................
İçeceklerinin anlatılması
Evvelâ bu şehrin 27 adet tatlı su kaynaklarından başka nice yüz kaynak âbıhayatları vardır ama bunlardan İskender Deresi âbıhayattır ve Sendefe Deresi hekimler arasında beğenilen ve övülen berrak sudur. Keyif verici içeceklerinden köknar şerbeti, nar şerbeti, avşıla şerbeti, reybas şerbeti, müselles-i şer'iyyesi, kayısı cüllâbı ve baldıran şerbeti. Bunlar beğenilenlerdir.
Yemek dağıtılan evlerinin, imaretlerinin övülmesi
Daha önceleri Şeref Han İmareti, Hatuniye İmareti ve Hüsrev Paşa İmaretleri mamur iken bütün konuklara ve komşulara nimetleri bol imiş. Hâlâ evkafları bozulup yerle bir olduğundan Aşûra ayında ve Ramazan ayı gecelerinde çorbası çıkar ama bunlara ihtiyaç yoktur. Zira bütün evlerinin kapıları açık olup ziyafet evi gibi gelen gidenlere, yolculara nimetleri boldur.
…
Mamur Bitlis Şehri şehrengizi
Evvelâ Azerbaycan diyarında eski belde olduğundan ulema yurdu, fâzıllar kaynağı, şairler ve salihler meskeni bir şirin şehirdir. Bir acayip ve garip şehirdir ki âlimleri pek çok garip bilgilere sahiptirler. Uzman hekimleri ve usta cerrahları hadsiz hesapsız çoktur. Hepsi Şafiî mezhebinde, pâk-inançlı, mü'min, muvahhid, tarikat ehli ve nicesi meliklerin hizmetçisi zarif, temiz, nükteci zarîf, şiirden anlar, şen şakrak hoş-sohbet ve riyasız adamları vardır.
Bütün ebced okuyan çocukları gayetle zeki, anlayışı tez, olgun ve yetkin ciğer-köşeleri olur ki Dîvârı-ı Hâfız'ı, Gülistan ve Bostân'ı, Dîvân-ı Fuzûlî ve Dîvân-ı Sâ'ib'i ezberlemişlerdir. Ancak Arapça kitaplarda ve Kur'ân-ı Kerim'i ezberlemekte Arabistan çocukları gibi değillerdir.
Bütün halkı memleketinden uzak düşmüş garip kimselere yardımcı olup ikram ederler. Zira kayalık, taşlık bir diyar olduğundan garîb-dostlardır. Şehri mamur, halkı daima mutlu ve mesrur, yapıları güzel, pâk toprağı halk arasında rağbet edilen, cennet bahçeleri çok, hayrat ve berekâtları bol, nimetleri bol bol, akarsuları çağıldar bir şenlikli şehirdir. Dünyanın sonuna kadar ebedi ola, âmîn yâ Müste'ân.
.....................(2 satır boş).....................
Ayrıca Bakınız
- Kadıköy (Shtraklevo)
- Mohilo (Mohıliv-Podilskıy)
- Hazret-i Selim Dede Sultan Ziyareti
- Yenipazar (Yeni Pazar)
- Koca Kasım Paşa (Kasımpaşa Büyük) Camii
- Kara Göl
- Findıcak Ağzı (Küplüağzı)
- Suretli (Suratlı) Cami
- Susurat (Tabanlı)
- Dragman (Dragoman)
- Gazi Evrenos Paşa Türbesi
- Koca Mehmed Paşa (Sokullu Mehmet Paşa) Camii
- Uluborlu
- Kufe
- Niş
- Emirler (Eymir?)
- Eyüp Hamamı
- Şeyh Hz. Abid Çelebi Ziyaretgahı
- İşmun Cureyş (Ashmun)
- Şıktoy (Süttő)