Ahlad Erzeni (Ahlat)
Ahlad Erzeni (Ahlat) hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:
İsimlendirilmesinin sebebi odur ki,
.....................(1 satır boş).....................
İlk yapıcısı Ad kavmidir ki sert rüzgârın korkusundan, bu şehrin eteklerinde buluna yüksek dağlarda ve Sübhan Dağı'nda büyük mağaralar vardır ki içlerinde üçer bin adam olsa rahatlıkla sığarlar, buralara sığınmışlardır. (—) (—) (—) (—)
Bütün tarihçiler bu eski şehre Dâr-ı Büleh (Büleh yurdu) demişler, yani oğuz taifesi şehridir. Acem tarihçileri bu eski şehre Erzen-i Ahlad (Ahlat Erzeni) demişler. Gerçekten de erzeni, yani dansı çok olur. Ama Osmanoğlu elinde Erzen adıyla meşhur olan beş büyük şehir vardır.
Öncelikle, biri Acem diyarında Erzenbâycân'dır ki ona Acem tarihçileri Azerbaycan derler, o ki gönül çalan Tebriz Şehridir ki 991 [1583] tarihinde Osmanlılar elinde iken Acem şahı tarafından işgal edildi. Hâlâ Acem elinde kaldı.
İkincisi Erzeni'r-rum'dur ki ona hâlâ Erzurum derler.
Üçüncüsü yine Erzurum yakınında ara yatı menzilde Erzincan'dır ki ona halk dilinde Ezirgân derler.
Dördüncüsü Cezîre-i Dicle Erzeni'dir ki Şat Nehri ile Fırat Nehri arasında Dicle Erzeni'dir.
Beşincisi bu Ahlat Erzeni'dir ki bütün Erzen'lerden eski ve büyük şehir. Nice bin müluktan müluka kalıp o kadar mamur oldu ki Van Gölü kenarınca bir ucu üç günlük yol ile ta Erciş Kalesi'ne varıp bağ, bahçe ve şebekeli bostanlar birbirlerine çatık olup yaylaları Sübhan Dağı idi.
…
Büleh yurdu Ahlat Kalesi'nin şeklinin anlatılması: 969 [1561 62] tarihinde bizzat Süleyman Han’ın mimarî ölçüleriyle ve Zâl Paşa'nın eliyle yapılmıştır. Göl kıyısında dörtgen şekilli bir sağlam kaledir. Fırdolayı büyüklüğü 3.000 adımdır. Tamamı 14 kuledir ama duvarı o kadar yüksek değildir. Hendeği de derin değildir ama duvarları oldukça sağlam yapılmıştır ve gayet geniş duvarları vardır.
Göl kıyısına bakan üç kat sağlam demir kapısı vardır.
Bu kapı üzerinde kalenin tamamlanmasına ait celî ma'kal hat ile tarihinin son mısra'ı budur,
Aceb makâm-ı latîfzehî binâ-yı metîn. Sene 970 [1562-63]
Bu kapının deryâ tarafı kıbledir
Ve bu kale içre cümle hâk-i pâk ile mestûr 350 adet hane-i mamurlar vardır. Süleyman Han’ın bir camii ve bir hamamı ve bir hanı ve 20 mikdârı dükkânı vardır. Başka büyük imaretlerden bir büyük binası yoktur.
Ve bu kale Van Eyaleti'nde Muş paşasının tahtıdır. Beyinin hâssı padişah tarafından 410.000 yük akçedir.
Kanun üzere adaletli olarak beyine her sene 20 kese olup 500 adamla sancağı köylerini zabt u rabt eder [asayişi sağlar].
Zeamet sahiplerinin sayısı 44 ve timar sahipleri ise 148 adettir. Alaybeyisi ve çeribaşısı vardır. Kanun üzere cebelüleriyle bin kadarı Muş Sahrası bîhûş (kendinden geçmiş) asker olup beyleri sancağı altında memur oldukları sefere giderler.
Ve 150 akçe pâyesiyle âsumanî kadılıktır ki kadıya senede 2 kese olur.
Müftüsü, nakibi, kethüdayeri ve serdarı yoktur. Ama şahbenderi, bâcdârı, muhtesibi ve subaşısı vardır.
Bir hâkimi de kale dizdarıdır ki cebecilere ve yeniçerilere hükmeder. Zira Âsitâne tarafından gelir dizdardır.
Tamamı 100 adet kale neferatları var, her gece mehterhanesi çalınır, neferatları hep hazırdırlar. Yetecek kadar her çeşidinden cebehaneleri, 40 adet küçük ve büyük şahî zarbzen ve kolomburna topları vardır.
Göl kıyısındaki iskelesinde gümrük emini oturup bütün gelen gemilerin mallarından öşr-i sultanî alıp kale kullarına aylıklarını verir 7 yük akçe iltizamdır. (—) (—) (—) (—)
Ahlat Erzeni Şehri harabistanının anlatılması: Acem tarihçilerine göre Ermen diyarı şehirlerindendir. Bu şehir örfî iklimlerin on sekizincisinde bulunmuştur.
Bu harap şehir içinde nice yüz büyük kubbeler ile yapılmış güzel camiler var ki sanki henüz mimar ve mühendis elinden kurtulmuş eski camilerdir. Bütün kubbeleri taştan yapılmıştır. Bazılarının kubbeleri kireç ile örtülmüş mamur camilerdir, ancak cemaatten mahrumlardır, güvercin, karga ve baykuş yuvaları olmuş camilerdir.
Emir Kay Camii adlı bir mamur cami var, meydanda kalmış. Dört tarafının duvarları ta çatısına kadar öyle parlak ve cilâlı duvarlardır ki sanki Hıtâyî kâğıttır. Bu cami sahibi Emir Kay bu eski şehrin muharriri [yazıcısı] olduğundan camiin dört tarafındaki duvarların yüzüne bu şehir içinde ne kadar bin cami, mescit, medrese, han, hamam ve çarşı, kısacası ne kadar güzel yapı var ise cami duvarına mühür hattı gibi Musta'sımî hattı şeklinde pâk işlek hattıyla bütün büyük yapılar yazılmış. Hakir onu okuyup elimden geldiği kadar denizde damla ve güneşte zerre miktarı yazdım. O derece dikkat ettim ki camiin çatısına yakın olan yukarıdaki hatları dürbün ile okuyup yazdım.
Eski Ahlat dili: Çağatay diline ve Moğol diline yakın gayr-i mükerrer bir lehçedir.
"İşven, gitmişven, gûrumıza varmışmız, bizim Kay gibidir, boğaz eyitdi, dükeli geleserlerdir, meni suncamışdır, şâd bay kişidir, ayıtdım şol kişi menfadınadır, savular sayladım, yani ağlaya kaldım, barımız uruş kişisimiz, yani cümlemiz ceng [240a] âdemiyiz" diye, bu gibi nice kere yüz bin kelimeler ve ibareler yazılmıştır.
Ama bu şehir mamur iken tamamı 35.000 mihrabdır, diye duvarın yüzüne yazmış. Gerçekten de minârelerinin çokluğundan ve yapılarının kalıntılarının bolluğundan 35.000 mihrap olsa yeridir, yalan değildir.
2.000 medrese, 1.000 adet hamam, 2.000 han, 1.000 adet dârülhadis, 6.000 çocuk mektebi, 800 derviş tekkesi, 18.000 akarsu çeşmesi, 8.000 cana can katan sebilhane, 10.000 Müslüman mahallesi, Mecusî ve Hristiyan'dan nâm u nişan yok imiş, ve 200.000 Müslüman haneleri, 70.000 ayân sarayı, 3.000 gelen giden yolcular için kervansaray, 2.000 adet bekâr garip konukevleri, 600.000 dükkân ve 150 yere yüksek kubbeler ile bedesten, hâlâ nicesi ayaktadır ki yılan ve karınca yuvasıdır. Ve 700 adet açların doyurulduğu imaret.
Bu şehrin Van Deryâsı kenarıyla üç günlük yol mamur iken 40.000 mesiregâhı, 900.000 bağ ve bahçesi, 70.000 adet ziyaret yerleri, 600.000 seçkin uleması, 400.000 tabibi, 100.000 cerrahı, 150.000 şeyhleri, binlerce mazınne (Evliyâdan olduğu sanılan kimse), meczup kimseleri, yaklaşık 40.000 fetva sahibi dört mezhepten müftüleri, 70.000 seyyidleri, 600.000 pür-silâh askerleri, 40.000 gece bekçisi, 2.000 yerde şeriat mahkemesi, 700 adet örfi hâkimi ve 3.000 kapan eminleri.
Yaylalarının eteklerinde 3.000 adet büyük mağaralar var ki hâlâ bellidir. Nicesinin içinde halktan uzaklaşmış 70-80 yıldan beri kepek yiyerek yaşayan tarikat ehli kimseler vardır.
Yaylalarının eteklerinde 3.000 adet büyük mağaralar var ki hâlâ bellidir. Nicesinin içinde halktan uzaklaşmış 70-80 yıldan beri kepek yiyerek yaşayan tarikat ehli kimseler vardır.
3.000 adet süt sarnıcı var imiş. Koyun, keçi, camız [manda], sığır ve atlarının sütlerini sağarlar. İster koyun sütü olsun ister başka süt, her türlü hayvan sütünün ayrı sarnıçları varmış. Herkes sütünü anılan sarnıçlara döküp aşağı şehir içinde 7.000 adet süt çeşmeleri var imiş, süt sahibinin adamları şehre haber getirip sarnıca döktüğü sütü aşağı şehir içinde süt çeşmelerinden alırlarmış. Öşrünü Mâhân padişahına verirlermiş. Öşr-i sultaniye nasıl niçin olmaz kendilerinde de asla yanlışlık ve yamukluk yok idi. Onun için bu şehre tarihçiler Dârü'l-Bülhe derler.
Ve o kadar ulu adamlar var imiş ki tam bir yönelişle dua etseler bütün hayırlı istekleri Allah katında hâsıl olurmuş. Ve hâlâ süt çeşmelerinin ta yaylaya varıncaya kadar yolları açıkça bellidir.
Hatta Ali Kay Camii yakınında uzunluğu 3.000 adım bir çarşı vardır, 3.000 dükkândır. Hepsi sırma ve kılabdan [ipek veya iplik üzerine sarılmış gümüş tel] çarşısı imiş. Her çarşının pencereleri üzerinde saraç [koşum ve eyer takımları yapan] pazarı, cüllâh (dokumacı) pazarı, gazzaz [ipek büken, ibrişim yapan] pazarı diye taşlarda isimleri yazılmıştır. Hatta koyun sütü çeşmesi, keçi çeşmesi ve baytal [kısrak, at] çeşmesi diye adları yazılmış. Baytal çeşmesi, yani kısrak sütü çeşmeleri vardır. Bundan belli oldu ki bu kavim Tatar imiş ki at sütü içerlermiş. Zira binaların tarihleri, dilleri, lehçeleri tamamen Tatar Çağatayı hattıdır.
Bu şehrin mamurluğu zamanında bu şehre attan başka bir hayvan girmezmiş ve canlı kısmı boğazlanmazmış. Bütün dışarıda boğazlanıp şehre getirirlermiş ki 7.000 hemen kasap dükkânları var imiş. Bu şehre hayvanlar girmediği için bütün hayvanların sütlerini yaylada sağıp aşağı şehirdeki çeşmelerde herkes sütünü alırdı. Zira bu harap şehrin ensesinde yıldız tarafı dağlar, bağlar ve yaylalardır, kıble ve güney tarafı Van Deryâsı'dır.
Bir camiin duvarında camiin kendi evkafnâmesini yazmış. 1.500 dükkân, 1.000 adet tarla, 100 adet değirmen ve beş lek altın sikke vakfetmiş. Ve "Her kim bu evkafım harâb etken bolursa Hâmân u Kârûn u Mervan u Firavn u Yezid'in laneti öresine ve töresine ve özüne olsun", diye yazmış.
Ve dahi altında "İnnemâ yu'ammirallahu mesâcidallâh (Allah'ın mescidlerini sadece şunlar imar eder ki)" [Kur'ân, Tevbe, 18] âyetini yazmış. Gerçekten de sikkeyi mermerde kazmış.
Ama bu şehir içinde nice yüz adamlar bu harâbistânı içinde sakin olurlar. Mamur bağlı, bahçeli ve can sulu haneleri vardır, güvenli ve huzurlu diyar olduğundan binlerce insanın doğum yerleri olup atadan babadan kendilerine intikal ettiğinden vazgeçemeyip her biri birbirinden birer mil uzaklıkta hanelerde otururlar, ama gayetle sâlih ve temiz, hâl sahibi adamlar vardır.
Hatta [240b] anılan büyük mağaralarda 40-50 seneden beri sâkin olmuş yalnızlık köşesinde bir hasır üzerinde yaşamış riyasız adamlar var. Bu insanlar 40-50 seneden beri canlı kısmı ve sıcak yemek yememişlerdir ve yüzlerinden nur akar. Dağlardan su yolları açıp mağaraları içine tatlı sular akıtarak abdest yenilerler. Gündüz oruçlu ve gece ayakta canlar vardır. Bir kimseden bir hardal tanesi almazlar, haram yemezler ve giymezler. Niceleri yalın ayak, başı kabak olmuş et yağ sahibi Allah adamı sâlih kişiler vardır. Bunlardan biri,
Şeyh Mustafa Ahlatî: Kırk bir senedir dünyaya karşı oruçludur, ama dehrî değildir. Hanefî mezhebinde mazanne bir erdir. Hakir varınca selâm verdim. Tanrı bilir ki,
"Ve aleykümüsselâm ey seyyâh-ı âlem Hâfız Evliyâ." dediler. Hakir:
"Efendim, hayır duanızı ricâ ederim" dedim.
"Size 55 senedir hayır dua olunup erenlerden feyz-yâb olmuşsız. Bize bir aşr-ı şerif tilâvet eylen. Biz dahi size, siz dahi bize birer dua edelim. Aramızda bir çeşit alış-veriş olsun" deyince hakir hemen diz çöküp Sâd suresinden yüksek sesle Sabâ makamında, "Ve vehebnâ li-Davud..." [Kur'ân, Sâd, 30; "Biz Davud'a Süleyman’ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi."] aşr-ı şerifini tamâm edince hakire dua ettiler. Onlar da bizden dua istediler.
Hakir de onlara dua edip el yüze sürdük. Hakiri dünya ve âhiret kardaşı edip,
"Yürü bu seyâhat âleminde Cenâb-ı Kibriyâ yardımcın ve destekçin olup iki cihan saadetine nail olasın. Yürü şimden gerü kumda oyna, ama avam olma avan ol" diye hayır dua ile vedâ ettik. Sonra,
Şeyh Ali Ahlatî: Bu aziz de bir mağarada otuz yıldır ki sâkindir, Davud orucuyla geçinir. Seyyidlerden gözü yaşlı, bağrı başlı, ciğeri kanlı, İlâhî aşk ile mecnun olmuş bir hakikat sahibi müfessir, muhaddis, seçkin âlimlerden zamanın fâzılı bir ulu kimsedir. Onların da dualarıyla şereflendik. Sonra,
Haşan Dede Ahlatî: Hâcegân tarikatında yolunu tamamlamış, halk ile konuşmaktan uzaklaşmış bir sultandır. Sonra yine yayla eteğinde büyük bir mağara içinde,
Şeyh Takî Dede:
.....................(3 satır boş).....................
Bunların benzeri nice kimselerin hayır dualarını alıp taze can buldum, ama bunlardan başka yüzlerce adamlar halkla ilişkilerini kesmiş canlar vardır, ama bildiğimiz bu yazılan sultanlardır. Himmetleri hazır ola.
Bu harap şehri ne şekilde anlatsam övülmesinde faydası ve anlatımında alâkası yoktur. Değeri olmayan nesnelerin övülmesi sıkıntı ve bıkkınlık verir. Zira dünya işi böyledir ki Hazret-i Davud aleyhisselâm oğlu Hazret-i Süleyman'a sorar ki
"Ey oğul, bu dünyada mamur mu çoktur, harap mı çoktur" Süleyman der,
"Baba, harap çoktur ki bütün mamur olan yerler de harap olsa gerektir" der.
Gerçekten de Kur'ân-ı Azim ile sabittir ki "O'nun zâtından başka her şey yok olacaktır.” [Kur'ân, Kasas, 88] âyeti kesin delildir ki bütün mamur harap olsa gerek.
…
Ahlat Şehri külliyatının tamamlanması
Bu Ahlat Şehri'nin yüksek dağlarında binlerce çeşit madenler vardır, ama bunların içinde en beğenileni ve makbul olanı kırmızı zırnıktır. Sabun ile karıştırılıp insan vücuduna sürülse bir kıl komayıp insan vücudunu öyle temiz ve yumuşak eder ki sanki pamuk gibi eti beyaz olur. Ve cüzam hastalığına tutulan bu nûreyi siyah üzümle bir dank miktarı yese kaba hastalığından, barasdan [vücutta lekeler yapan bir hastalık], firengiden, cüzamdan ve saçkırandan Allah'ın emriyle kurtulur.
Sarı zırnık madeni, bu da Ahlat Şehri'nin kuzey tarafındaki yüksek dağlardan çıkarılır. Altın tozu gibi ağır bir tür sarı zırnıktır ki Rumeli'ye, Anadolu’ya, Arabistan ve Acem diyarına zırnık buradan gider, ama kimyacılar bu sarı zırnıkı saf bakıra koyup nice maddeler de karıştırılırsa gerçek altın olur, derler. Onun için Firengistan'a bu zırnıktan çok gider.
Diğer faydalan: Bu zırnıktan bir adam yarım miskâl bir fincanda su ile ezip suyundan yatacak sırada içse vücudundaki bütün gereksiz kıllan dökülüp o adamın vücudu beyaz inci gibi olur. Ama çok içerse saçı, sakalı ve bıyığı forra olup 50 yaşında adam pâk dilber olur. Hatta esirciler Gürcü kölelerine bu Ahlat zırnıkı suyundan bir iki fincan içirip beyt:
Âleti hüsn-i mükemmel kad-i dilcû da güzel
Gevdede mûdan eser yok dahi pehlû da güzel
beyti üzere zavallı kölenin bıyıkları kulak memelerine ererken bir gecede zırnık suyunun etkisiyle o yaşlı köle on ikisine yeni ermiş masum köle olmuş görünür.
.................... (2.5 satır boş).....................
Ayrıca Bakınız
- Istavroz (Avarız)
- Karacaot(Kırcaot) (Stefan Karadzha)
- Demirtas Baba Camii
- Şeyh Ömer Ricayi Camii (Sheikh Amer Omran Mosque)
- Berezense (Berzence)
- Merkez Efendi Türbesi
- Kara Güvercinlik (Derbent)
- Karaharman (Vadu)
- Kenan (Qana)
- Handaniye (Handanbey) Cami
- Fatih Sultan Mehmed Camii (Gazi Süleyman Paşa Cami)
- Hazret-i Hızır Makamı Ziyaretgahı
- Rıdvaniye (Radwaniyah)
- Roşinik (Roshnik Qendër)
- Vasil (Thirio)
- Manyas (Mâ-i İlyas) (Kuş) Gölü
- Güllüköy (Alekovo)
- Rüstem Paşa (Balıklı) Hamamı
- Yelaç (Jeleč)
- Koyulhisar