Pinyanişi (Hasani)
Pinyanişi (Hasani) hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:
(—) tarihinde Azerbaycan padişahlarından Sultan Uzun Hasan yaptığı için Hasanî kale derler. Osmanlı hükmünde toplam (—) adet Hasan isimli kale vardır. Biri Hasan Badrak'dır ki haraptır. Biri Hasan-ı Mansûr'dur ama Hasîn-i Mansûr'dan bozma Elasan Mansûr derler. Biri de Hasan Keyfâ'dır. Biri de Erzurum yakınında Hasan Kalesi'dir. Biri de Şam Trablus'ta Hasan-âbâd'dır. Biri de (—) (—) (—). Biri de bu Hasanî Kalesi'dir.
Gökyüzüne doğru baş uzatmış kaya üzerine kudret eliyle kale olarak yaratılmış bir seyre değer kaledir ki asla insan eliyle yapılmış bir duvarı yoktur. Hepsi Allah'ın emriyle burç burç beden beden kayalardır. Asla insan el işi yoktur. Ancak nice yüz adet mimarları var. Gerçekten de Ad kavminden kalmış insan yapımı mağaralardır ama kalesi küçüktür. İçinde 10 kadar hanesi var, suları sarnıçtır ve zahiresi mağaralarında gayet çoktur. Ancak zalim kalenin havalesi vardır, ama zerre denli bu kaleye bir zarar yoktur. Zira yapılardan bir eserin yerinde yeller eser. Hatta 1033 [1623-24] tarihinde Kel Rüstem Han bu kaleyi tam 8 ay kuşatıp kale döven toplar ile döver, bir çare edemeyip hüsrana uğramış olarak İran ülkesinde cehenneme gider.
Güney tarafa bir kapısı var, ona da merdiven ile çıkılır. Merdiveni ipler ile kaleye çekince asla bir taraftan çıkmak mümkün değildir. İnsandan başka bu kaleye bir canlı çıkamaz. Meğer hoş sesli kuşlar kanat vurup konalar. İçinde bir camii, ambarları ve su sarnıçları vardır.
Bu kaleye eteği olan dağlarda kaplan, vaşak ve yaban koyununun hesabını Tanrı bilir. Hatta Kürt ârifleri ol dağlarda kapanlar edip kayaları [287b] kazmışlar. Yaban koyunları geçtiği zaman o kapana düşünce kapan kapanıp içine ne düşmüş ise alırlar, koyununu yerler, kaplan ve vaşağını öldürüp postunu alırlar. Bütün halkı böyle yaban koyunuyla geçinirler.
Bu dağlarda olan kaplan Silifke Dağları'nda ve Karataşlık'ta olmaz, at kadar kaplanı olur.
Bu kaleden aşağı Berdük Deresi kenarında 600 adet tek katlı Kürt haneleri vardır. Ama çevresinde varoşu yoktur, tamamen hendektir. Bahçeleri yoktur ama bağları gayet çoktur. Hatta Berdük Nehri kenarında olan yeşillikler içinde binlerce yüksek ve uzun kavak ağaçları var ki her birinin boyu ayyuka çıkmıştır.
Garip seyirlik: Bu kavim çocuklarının cüretine hayranım. Bu diyarın bütün ağaçlarına su yürümeye başlayınca bu şehir çocukları bir yere toplanarak her kavak ağacına küçük büyük yetmişer, seksener ve yüzer kadar çocuklar bu kavaklara tırmaşıp çıkarlar. En tepesine vardıklarında kavak ağacı dayanamayıp ağır yükten hemen Birecik yayı gibi eğilip baş aşağı olur. Bütün ciğer-köşeler kavak ağacının dallarına yarasa kuşu gibi sarılıp kavak ağacının göklere çıkmış ucu oğlanların ağırlığından tâ yere düşüp yatar.
Bu kere ufak olanlar birer birer dallardan kendilerini yere atarlar. Bu kere kavak ağacının yükü hafifler, ağaç üzerinde ancak 40-50 oğlan kalır, ama yürekli olanları tâ ağacın doruğunda kalır. Bu kere ağaç deprenip kalkmak ister, ama daha üzerinde oğlanlar çoktur. Hemen bir arada ağaçtan aşağı on adet oğlan kendini atınca, hemen fakir kavak, ağır yükten kurtulup bir kere kırk-elli adet uşak ile kavak gürleyip yerden kalkıp tâ öbür tarafta yere eğilip bir derece kadar fakir kavak kâh sağa ve kâh sola yatıp kalkıp sallana sallana durur. Ama bu mahalde ağaç iki tarafa edalı edalı bu kadar oğlanlar üzerinde iken sallandıkça ufaklıkların hazin sesleri ile bu şekilde tekerlemeleri vardır.
Hânende çocukların sözleri: Ağaç sağ tarafa salınırken hepsi bir ağızdan "Halli sun, halli sun" diye feryat edip şaka ederler. Eğer ağaç sol tarafa eğilirse "Verre run, verre run" diye bağırırlar. Ta ki fakir ağaç yine doğrulup durur.
Bu kere demin ağaca birlikte çıkıp ağacı aşağı eğdirip aşağı yere inenler yine ağaca örümcek gibi tırmaşıp yine ağaç ağır yükten zemine eğilip yatar.
Bu kere demin ağaç üzerinde kalıp salınanların tamamı aşağı atılıp demin aşağı inenler bu kere ağaç üzere kalıp o kadar "Halli sun" çağırırlar ki sesleri göklere çıkar.
Eğer bir hoş salınmasalar aşağıdakiler ağaçtakilere "Hey batabni batabni, hey kütni dümbeleyi" deyip el vurup birbirine bu şekilde şakalar ederler. Ama gariplik bundadır ki bir diyarın kavak ağaçlarının iki tarafına böyle eğilmek ihtimali yoktur. Her gün bütün çocuklar ikindiden sonra hocalarından serbest kalınca böyle ağaçlar üzere oynarlar, garip seyirliktir.
Ama gayet yetişkin, yürekli ve akıllı çocukları var. Bir uzak, kapalı ve taşlık yer olduğundan babaları bu serhadde oğullarına serbestlik vermişler. Zira bu şehirde ancak bir cami, bir mescit ve yolcular için bir han vardır. Gayrı yapılardan bir hamam ve bir çarşı pazar asla yoktur. Ama yaylalarında koyunları çoktur. Ancak Haleb Şehri'nden İpşir Paşa yoluyla Kızılbaş bu kavmin 40.000 adet koyunlarım alıp sürdü ve o koyun maddesi için tahsile memur olduğumuz Pinyanişi kavmi bunlardır. Bu kavim onun için bize ikram edip bu anılan ağaçlar gölgesinde konup zevk u safalar ettik. Suyu ve havası gayet tatlıdır.
Pinyaniş kavminin durumu: 955 [1548] tarihinde Kanunî Sultan Süleyman'a itaat edip yine kendi vilâyetlerinin gelirleriyle ocak beyi olmuşlardır. Topraklarında timar ve zeamet yoktur. Davul ve alem sahibi beydir. Tamamı 6.000 adama sahiptir ve yine bunlar da Mahmudî sayılır, ama elkâblarında "Ümerâ-yı Pinyaniş" diye yazılır. Aklı gözünde, sâdıklık özünde; kılıç belinde, hançer elinde ateş parçası adamlardır ve gayet zenginlerdir, hile ve aldatmadan uzaktırlar.
Ayrıca Bakınız
- Bolvadin
- Şeyh Hz. Seyyid-i Vilayet Ziyaretgahı
- Mustafa Paşa Köprüsü Kasabası (Cisri Mustafapaşa)
- Hasbahçe (Gülhane)
- Ülgün
- Çöplüce Hanı
- Nişancı Paşa (Nişanca)
- İmam Hanbel Makamı
- Kaplıca (Termal)
- Şuşik (Karlıca)
- Mohilo (Mohıliv-Podilskıy)
- Kazancıoğlu Bahçesi
- Çömez (Bogaz) Adaları
- Fısıltı Hamamı
- Bender-abad (Bender)
- Hanefi Sultan Camii (İsmetpaşa Mahallesi Cami?)
- Çures (Çors)
- Valpova (Valpovo)
- Sultan Mehmed Han Fatih İmareti
- Hurrem Hatun (Hürrem Çavuş) Cami