Afyonkarahisar
Afyonkarahisar hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:
Afyonu halkına galip, şehrine Karahisar-ı Sahip derler. Defterhane-i Sultanide böyle yazılıp bütün emirlerde de bu şekilde yazılmaktadır. Zira Osmanoğlu ülkesinde 6 adet Karahisar kalesi vardır. Bu Karahisar Anadolu Eyaletinde başka sancakbeyi mutasarrıf olur. İki tuğluya da bağışlanır şerif ve yüce mansıptır. Paşasının hâssı padişah tarafından 240.299 akçedir. Sefer sırasında paşası hâssına göre bin adamla sefere gider. Sancağında bulunan zeamet ve timar erbabı 612'dir. Tamamı sefer sırasında kanun üzere cebelüleri ile alaybeyi ve çeribaşılarıyla sancakları altında pürsilâh 3 bin asker olur.
Bu şehirde kethüdayeri, yeniçeri serdarı, dizdarı ve 200 kale neferi vardır. Ve 300 akçe payesiyle verilir şerif kazadır.
Ve nahiyesi 120 parça bakımlı köylerdir. Kadıya senelik 10 kese, sancak paşasına 100 kese hâsıl olur.
Şeyhülislâmı, nakibüleşrafı ve ayanı eşrafı boldur. Ve uleması gayet çok olduğundan yüksek mansıplara mutasarrıf olmuş 700 kadı taifesi vardır. Diğer imam, hatip ve şeyhleri de ona göre kıyas oluna. Gayet giyimli, muhteşem ve zengin halkı vardır.
Sancağı 9 kaza yerdir. Gayet mamur kazaları bunlardır ki zikrolunur: Şehir kazası, Sandıklı kazası, Sıçanlı kazası, Şuhut kazası ve Çule kazası. 2 kaza da Baranlar kazalarıdır. Karamık kazası ve Çay kazası. Meşhur mamur kazaları bunlardır.
Ve kalesini Rum kayseri yapmıştır. Sonra (—) tarihinde Selçuklu Sultanı Alâeddin Rum keferesi elinden zorla fethetmiştir. Daha sonra Osmanoğullarından Sultan Orhan Germiyanoğulları elinden almıştır. Tamamı 6 kat şeddadi eski yapı büyük kaledir. Hakir etek toplayıp gezip görmek için bazı şehirli dostlarımızla kaleye çıktık.
Evvelâ iç kaleye vardık, kapısı batıya nazırdır. Kapısı üzerinde bu gibi tarihleri var:
"Emera bi-imâreti hâzihi li'd-dân'l-âliye f î devleti Sultânulmu'azzam Alâü'd-dünyâ ve'd-dîrı Sultan Keykubâd bin Keyhusrev ve ebbedallâhu saltanatah” yazılmıştır.
Bu tarihin üstünde yine bu kapının kemeri üzere bir dört köşe beyaz mermer üzerinde celi hat ile bu tarih yazılıdır:
Eyleyüp lütfü kerem devletli Şâh
Yani Sultân Selim Şâh-ı gayûr
Emr edüp ta'mîr içün bu hısmnın
M îr Mahmûd yine etti böyle şûr
Dedi ta'mîrine Târî târîhin,
Oldu bu sedd-i metîn ma'mûr. Sene 981
Bu yüksek kale Karahisar sahrasının güneyinde yüksek dağlara yakın dağlık ve taşlık bir dere ağzında yüzünü sahraya vermiş göklere baş çekmiş Kahkaha gibi bir sağlam hisardır. Şahin ve zağanos yuvalı sarı ve kızıl yalçın kaya üzere gökkuşağı gibi mavi bulutlara başını dayamış yüksek dağlar vardır ki göklere çıkmış Demavend Dağı gibi kudret eliyle yapılmış bir kaledir. Hatta yukarı çıkmaya çalıştığımızda aşağı şehirde Ulu Cami önündeki aşağı kale kapısından girip bu kalenin zirvesinde Hünkâr Camii'ne kadar tam 2 saatte çıktım, ama dermansız mecalsiz kaldım.
Bu iç kalenin içinde tam tepesinde Sultan Keykubad Camii küçüktür, ama gayet sanatlı ve şirin camidir. Bir ibretlik mihrabı vardır. Sâfî lacivert ve tezhipli halkârî çinili bir açık nur mihraptır. Minberi yine büyüleyicidir. Lâkin minaresi yoktur, zelzeleden yıkılmıştır. Ve bu camiin sağ tarafında Kırklar Makamı ziyaretgâhtır.
Bu iç kalede 3 buğday ambarı, cebehane hâzineleri ve 7-8 adet su sarnıçları vardır. Başka bir yapıdan eser yoktur. Daima kapıları kapalı durur. Yılan ve çıyanları gayet çoktur, insan cinsinden bir fert yoktur.
Bu kale beş köşe kudret eliyle yapılmıştır ve yüksek bir kaledir. Çepçevre büyüklüğü 2 bin adımdır, ama aşağı kat kalelerinin ne kadar adım olduğu belli değildir. Zira dört tarafı gayet uçurum tehlikeli kayalar üzerinde olmakla saymaya cüret edemedik.
Bu iç kalede Kuşlu Sarnıç adlı mahal Bîsütun Dağı gibi şehre havale şahnişin gibi dışarı çıkmış bir kayadır. Hakir orada oturup yeryüzüne bakıp Tanrı’nın sanatını dikkat ve insafla seyrettim. Yeryüzü ta Altuntaş Ovası'na kadar ve 2 merhale yer Seyyid Gazi tarafına ve doğu tarafına 2 menzil yer Konya yollarına baktım. Ovası, kırları köyler ve kasabalar ile donanmış olup yeryüzü yemyeşil çemenzar ekinlikler, bağ ve bostanlar ile tüm vadiler bukalemun nakşı gibi göz önüne serilmiş gözükmekte idi.
Gerçi bu iç kalede haneler yok, atıl durur, ama yine şehrin ayanının miras yoluyla intikal etmiş arsaları, zengin kimselerin mahzenleri ve mağaraları vardır. İçlerinde değerli eşyalar ile kilitli ve mühürlü durur. Gece gündüz kale neferlerinden onar kişi nöbet ile bekçilik edip korurlar. Kuşatma sırasında, celâlî ve cemali korkusundan herkes mallarını bu kale mağaralarında saklarlar. Onun için daima kapısı bekçiler ile kapalı durur.
Bu iç kale kapısından dik aşağı ne at, ne katır ve eşek inip çıkmak müşküldür. Yaya adamlar için yoldur. Hakir de dik aşağı inip 800 adımda orta hisara geldik. İçinde 40-50 kadar avlusuz kat kat kale eri haneleri vardır. Dizdar burada sakin olur. Gelen gidenler için 1 divanhanesi ve 1 camii vardır. Başka han, hamam ve dükkânları yoktur.
Bu orta hisarın kapısı kıbleye nazır bir kapıdır. Bu kapı yanında kulenin taşları üzere beyaz mermerden kale sahipleri ve zenciler suretleri ceset olarak putlar gibi timsaller vardır. Onun için bütün tarihlerde bu kaleye Zengibar Kalesi derler.
Bu kapıdan yine yokuş aşağı bir bölme hisar daha vardır, orada da 40-50 hane vardır. Bunun da kapısı batıya açıktır. Ve bu kalelerin halkı sularını aşağıdan eşekler ile taşırlar. Bu şekilde bir kaledir, vesselâm.
Aşağı şehir olan eski varoş Hızırlık Dağı ile kale dağı arasında dere, tepe ve bayırlar üzere ve kalenin batısı, güneyi, kıblesi, doğusu, kuzeyi ve yıldız taraflarına kadar büyük varoş kale kayasını kuşatmıştır. Cümle 4.600 toprak ve kireç ile örtülü kârgir yapı saraylar ve başka evlerdir. Ama bu şehri gören "40-50 bin hane vardır" diye tahmin eder. Bu hakir doğru haberi mahkeme sicillerinden, esnaf şeyhlerinden, askerî yetkilerinden, şehbenderlerden ve köy kethüdalarından alıp yazmayı üzerime gerekli görev etmişiz. Bu şehrin de ne kadar hane idiğini haber alıp yazdık.
Bu şehrin bir hanesine girsen dam ve çatılarıyla kâa, misafirhanesi ve avlusuyla bir büyük saray görünür. Bağ ve bahçeleri geniş avluları ile cihanı süslemiş bir şehirdir. 4.600 Müslüman haneleri ve bin adet Hıristiyan haneleriyle bezeli bir İrem şehridir. Bütün evlerinin temellerinden bir adam boyu yüksek taş yapıdır, ondan yukarısı kerpiç duvarlardır.
Bunlardan İrem Bağlı Çatalbaş Paşa Sarayı; Paşa Sarayı ve Ali Kadı Sarayı mamur saraylardır.
Tamamı 42 mahalle ve 42 mihraptır. Ve 12 tuğla kârgir minareler gözükmektedir. Geri kalanı tahta minarelerdir.
…
Ve toplam 2.048 dükkândır, bekçilerinden haber aldım. Bunlardan saraçhanesi bir diyarda yoktur. Baştan başa kârgir, üstleri örtülü gölgeli dükkânlardır. Orada işlenen saraç aletleri bir diyara mahsus değildir. Meğer İstanbul'da işlense uzak olmaya, zira bu Karahisar köselesi mazılıdır. Sahtiyan ve gönleri kirdimandan pamuk gibi çıkar. Tam 100 dükkân tabakhanesi ve 3 bin genç pehlivan Ah-i Evran köçekleri vardır. İçlerine bir kanlı kaçıp varsa hâkim alamaz, ama tabakların elinden de kurtulamaz. Evvelce mahpus edip kirdimana koşup köpek pisliği içinde pişip tövbe ederek temiz olup sonra post sahibi olur. Bu tabaklar şehrin üstünde Mevlevihane yakınında, derenin iki tarafında bir tehlikeli geçit yerindedir. Başka camileri ve mescitleri vardır. Bu taife çokluk kimse ile ülfet etmezler.
Ve 100 adet şırlağan yağı işyerleri vardır.
Ve 19 tüccar hanları vardır. Bunlardan Kapan Hanı, Abdullah Efendi Hanı, Hacı Üveys Hanı, Çiftelerli Osman Paşa Hanı, Çatalbaş Paşa Hanı ve Acem Hanı ise kale gibi bir handır, onlardan başka bir kimse konmağa kâdir değildir. İsfahan'a gidip gelinceye kadar kapalı odasının kirasını çekip kimseyi kondurmazlar. Meşhur hanlar bunlardır.
Ve imaret 1'dir. Ve medrese 3'tür. Ve 200'den fazla âbıhayat çeşmeleri vardır, ama hepsi Kadmana Suyu'ndandır. Bir Adeviye Hatun'un hayratıdır ki bir melik böyle hayrata malik olmamışlar. Bir konak yerden nice taşlık dağlardan getirtmiştir. Ve bir kız kardeşi de şehrin mezarlığının etrafına duvar çekip nice bin kârgir yapı yeraltı mezarlar yapmıştır.
Ve Mevlevihane yakınında iki lüleli tatlı sulu çeşmenin tarihidir:
"Bismillâhirrahmânirrahîm. Büniye hazihi li's-sâkıye fî eyyamı devleti es-Sultan Süleyman Şah bin Mehmed Şah bin Yakub Şah sene erba'a [ve] sitti mie" [604] yazılmıştır.
Bu şehir insan deryasıdır. Çarşı pazarında adam adamın omuzunu sökemez, öyle kalabalıktır, zira işlek şehirdir. Dört tarafı gayet mamur köylerdir. Halkı gayet zenginlerdir ve gayet cömert kimselerdir ki gelen geçen yolculara nimetleri boldur.
Halkının yüz renkleri sarıya meyillidir, zira bu diyar afyon yurdu olmakla halkının çoğu tiryakidir. Suyu ve havasının hoşluğundan halkı tiryakiliklerine göre nane çöpü gibi ve lades kemiği gibi arık adamlardır. Suyu balgamî olduğundan (—) (—) (—) Mirler, tiryaki olduklarından ve tiryaki olmayanlar da inatçı ve kavgacı kavimdir. Zira kahvehanelerinde Ashâb-ı Kehf'e uyarak devamlı uykuya müptela olup daima rüya gördükleri hâlleri çok görülmüştür.
Bütün halkı çuka ferace ve kontuşlar giyerler. Ve ulemâ ve ayanları samur ve sof ferace giyip gezerler. Genellikle halkı Mevlânâ muhibbi olduklarından külâh üzere beyaz Muhammedi sarık sararlar. Bütün kadınları beyaz çarşaf bürünürler, ama gayetle ehl-i perde kadın mahbûbeleri vardır. Onlarda da bazısı tiryaki imişler. Kadın ola ve tiryaki ola, Allah'a sığınırım. Onun için kocaları hanelerine gelmeyip kahvehanelerde kıssahan ve gazelhan dinleyerek hanelerine gitmeye güçleri olmayıp kaşına kaşına kahvede uyuyakalır, zira evine varsa karısı tiryaki kendisi de tiryaki, iki inatçı bir yerde geçinemediklerinden genellikle ehl-i hırefleri kahvede konuk olur.
Bu şehrin çarşı pazarlarında yolları gayet daracık olur, asla arabalar giremez. Atlılar güçlükle gezer.
Bu şehirde hanedan sahipleri çoktur. Ve halkı gayet zeki, maarif ehli, müfessir ve muhaddis çelebiler gayet çoktur. Bunlardan divan sahibi Abûsî Çelebi aruz ilminde benzersiz çelebidir. Ve Leccî Çelebi, Nevmî Çelebi ve Nevmîzâde Şûmî Çelebi zarifler arasında bir gülünç ve rind adamdır. Mez'î Çelebi, Veznî Efendi, Uzamî Efendi ve Meşrebi Çelebi. Bu gibi mahlaslı maarif erbabından şair çelebileri vardır. Ama âlimlerine, salihlerine takva ehli hâl sahibi derviş ve vera ehli adamlarına aşk olsun. Bu şehir bu salihlerin yüzü suyuna bolluk olup mamur ve şenlikli olmuştur.
Bu şehirde diğer şehirlere nispetle nur ve bir ruhaniyet vardır. İnsan bu şehre girince sanki kalp gözü açılır. Bağ ve bahçelerine insan girince gamı def edip canına can ve bazı canan yâran gelip hoş sesli kuşlar ötüp figan ettikçe bülbüllerin nağmeleri cana rahat verir.
Bu büyük varoşun dört tarafına Kara Haydaroğlu adlı celâlinin korkusundan kale duvarı gibi kerpiçten duvarlar yapılıp köşe bentlerinde dört adet tahta kapıları üzere beden beden mazgal delikleri etmişler.
Şehrin kale altında bulunan Kaya Mahallesi içinde hamam kubbesi kadar kara kara kayalar vardır, aralarında haneler ve yollar vardır. Kısacası, salihler ocağı, âlimler yuvası, Allah'ın rahmeti bir şehirdir, vesselâm.
Bu şehrin beğenilenlerinden; halkının genellikle kârları afyondur. Bütün bahçelerinde mahsulleri afyondur ki haşhaş derler bir çeşit ottur, yuvarlak yuvarlak meyvesi olur. Her sene onu ekerler. Olgunlaşmadan da yeşil iken tarlalarda avrat oğlan toplanıp bu haşhaşı bıçakla her tarafından çizip o çizilen yerlerinden zamk gibi bir şey akar, onu toplarlar. Sonra mayalanıp afyon olur. Yedi iklimde bu diyara mahsus olduğundan bütün ülkelere bu Karahisar'dan gider. Bu Karahisar'ın balı bu haşhaş çiçeklerinden hâsıl olduğundan yiyene keyif verir. Ve köselesi, sahtiyan ve gönü meşhurdur.
Ayrıca Bakınız
- Halhul
- Haki Baba Sultan Ziyaretgahı
- Pirbay (Paraul)
- İdriv Çakıllı (Çakıllı)
- Şeyh Emir Sultan (Emir Sultan) Cami
- Samsat
- Sultan I. Selim Han Ziyaretgahı
- Boyacılar Hamamı
- Hatun Camii
- İrşova (Orșova)
- Tekke
- Hazret-i Selim Dede Sultan Ziyareti
- Ortaköy
- Vişigrad (Vişegrad)
- Eski (Yağ) Cami
- Bardüz (Gaziler)
- Kadı (Trifilli)
- olla Firâkî Efendi Ziyaretgahı
- Hacı Ali Ağa Mescidi
- Bahadır Giray Han Camii