Ebyar-ı Salih
Ebyar-ı Salih hakkında Seyahatname'de yer alan bilgi:
Kâbe hudududur. Yeşil bir ovanın dört tarafı birer konak yer kuşatır. Dağlık ve taşlık yerin tam ortasında 7 büyük şehir var imiş. Hâlâ yapı kalıntılarını bazıları görünür. Bu 7 şehir birbirine yakındır ve hâlâ bağ ve bahçeleri mamurdur. Nice bin yerde su kuyuları vardır. Birer adam boyudur ama çok tatlı sulu kuyular olduğundan bu mahalle Ebyâr-ı Sâlih derler ve Hazret-i Salih'in şehirlerindendir.
Suyu ve havasının hoşluğundan çeşit çeşit otların yetiştiği yerler vardır. Her sene nice yüz bin Urban bu 7 şehrin viranesinde mamur kalan hanelerinde konup bağ ve bahçesinin bakımını yapıp meyvelerini yedikten sonra çöllere göçerler. Bu mahalde viran olan şehirlerin birine,
Vadi'l-atîk derler. Dört tarafı hurma bahçeleridir. Kendi bitip kendi yeter ama bunda olan yaş hurma meğer Bağdad'm hastavî hurması ola. Mevsiminde Araplar gelip zevkini sürerler. Bu mahalle yakın bir şehir daha vardır,
Vadi-i Safrâ derler. Bunda da bağ, bahçe ve bostanlar boldur. Viran hanelerine Arap eşkıyaları gelip konarlar. Bol hurma bahçeleriyle donanmış gönül açan ekinlikleriyle bezenmiş bir harap şehirdir. Bütün meyvelerini Araplar yerler. Ama babaları ve dedelerinden kalmış miras mülkleri olduğundan başka Araplar müdahale edemezler. Ancak mahsul zamanı gelip mutasarrıf olurlar. Yine bu mahalle yakın,
Vadi'l-kurâ Kalesi: Bu da Semûd kavmi yapısıdır. İki yüksek dağın arasında yüksek ve eski bir kaledir. Bütün haneleri sert kayalardan oyulmuş sanatlı mağaralardır.
Bu harabe şehirlerin sahrası etrafında İlâhî sanat eseri ibretlik kayalar var ki benzeri meğer ne Hakkâri ve Nahcivan'da, ne Manya ve Alman'da böyle bir garip ibretlik dağlar görmedim. Görenler Sübhânallah diye parmaklarını ağızlarına götürürler. Zira bu dağların kimisi servi gibi uzun, kimi göklere baş uzatmış, kimi sürahi kabak gibi ve kimi burçlu kale gibi bazısı aşağı eğilmiştir, insan bakmaya korkar ki görenler yanından aceleyle geçerler. Bazıları ejderha gibi, kimisi arslan gibi, kimi gemi ve nicesi Bisütun Dağı gibi altı boş asker geçer, ama adamın aklı gider. Sanki havada asılı kayadır. Kimi oda oda ve kimi göz göz Kisrâ Kemeri'nden nişan verir. Bazısı fil hortumu gibi birbirlerine uzanmış ama aralarında geniş bir boşluk var, altından geçer. Sözün kısası, bu ibretlik dağlara dikkatle bakarsan âlemin yaratıcısının ne idiğini anlardın. Bu dağların zemini tamamen saat kumudur ve çok incedir.
Allah'ın hikmeti bu kumlar içinde denize ait olan hayvanlardan balık kemikleri, yengeç, kerevit, pagurya, ıstakoz, midye ve istiridye kabukları vardır. Bu yaratıklar ise denizde olur. Bundan anlaşılan odur ki eski zamanda bu mahaller deniz imiş. Hatta hakir bir Yunan tarihinde gördüm İskender-i Zülkarneyn Septe Boğazı'nı açmazdan evvel bu Şam, Mekke ve Medine çölleri tamamen deniz imiş. İskender, Septe Boğazı'nı kesince Akdeniz, Okyanus'a akıp buralar çöl olmuş. Akla yatkındır ki bu kayalara deniz vura vura toprağı gidip yalçın kayalar kaldığı deniz dalgaları belirtisidir.
O denizden ancak Habeş'in, Zeylâ tarafından Yemen'in Tağar benderi arası 200 mildir. Açık havada Yemen dağlarından Habeş, Habeş dağlarından Yemen bellidir. Bu boğazdan içeri Kızıldeniz ta Mısır yakınında Süveyş İskelesi'ne kadar boyu bin mil acı, yılan zehri gibi bir denizdir, Okyanus'tan bir koldur. Süveyş İskelesi'nden bir adam istese gemiyle ta Hint'e ve Sind'e gider. İşte daha önce Kâbe çölleri derya iken kuruyup ancak bu Süveyş Denizi kalmıştır. "'Allah her şeye kadirdir." [Kur'ân, Bakara, 2 0 ]
Ayrıca Bakınız
- Yenikapı
- Vinçazvar (Vințu de Jos)
- Sultan Müeyyed (Sultan al-Mu'ayyad) Camii
- Akkirpi (Kuş) Adası
- Emir Sultan Tekkesi
- Ferhad Paşa Camii
- Kasım Baba Sultan Ziyaretgahı
- Sarı Talışmanlı (Sarıdanişment)
- Yedikule
- Eski Siyavuş Paşa Camii (Azîze Sofya Kilisesi)
- Vılandiva (Valandova)
- Bostanlı (Perivolia)
- Abdüsselam (İmaret) Cami
- Praveşte (Pravişte)
- Eski Camii Çeşmesi
- Gürcüboğazı (Dumlu)
- Sarrachanebaşı Hamamı
- Dobrodo
- Gazi Makbul Mahmud Paşa Türbesi
- Bostancıbaşı Köprüsü